Bugün bu köşede, benim için çok anlamlı bir paylaşım yapacağım. Geçtiğimiz Ocak ayında Ankara Uçan Süpürge Film Festivali'nde 'Bilge Olgaç Başarı Ödülü' aldığımı öğrendim. Devamında, katalog için, benim için kim bir yazı verebilir diye sordular... Zor bir soru ama hiç düşünmeden Yekta Kopan dedim. O'nun herkesin tanıdığı, sevdiği bir kimlik olması, ya da usta kalemi, edebiyatçı olması değildi, bu karardaki etken... Yaklaşık 10 yıldır, hayatımızın her aşamasında koşulsuz birbirimizin yanında olmamız çok değerliydi ve beni çok iyi tanıyordu. Birbirimizi tanımamız, meselelere bakış açımız, çözüm odaklı oluşumuz ve yine aynı fikirde olmadığımız zamanlar bile saygı ile birbirimizi anlayabilmemizdi...
Sevgili dostum, bu öneriyi kabul etti ve kaleme aldı. Ben de, sizlerle noktasına virgülüne dokunmadan paylaşıyorum. Uçan Süpürge Film Festivali kataloğunu göremeyenler için, bunu paylaşıyorum.
Yekta'ya ve hayata teşekkür ediyorum bu dostluk için...
10.Mayıs.2014
Zeynep Özbatur Atakan: Bir
Yaşama Sanatı Ustası
Yekta Kopan
Birbirinden güzel tablolarla dolu bir sergi
salonu. Kendinizi dünyanın yıkıcı gerçekliğinden koparıp, hayatı sanatın
gücüyle yeniden anlamlandırabileceğiniz bir gün. Bir tablodan diğerine geçiyor,
hepsinin önünde zihninizin kapılarını tek tek açıyorsunuz. Uzun uzun
bakıyorsunuz karşınızdaki dünyaya. Zihniniz çerçeveyi aşıyor, ötesine uzanıyor.
Az insan kendini hayatın tozundan arındırıp,
baktığını gerçekten görebilir. Zeynep Özbatur Atakan’la kısa bir sohbette bile,
bakmak ile görmek arasındaki farkı anlar insan. Siz anlatırsınız, o bir tabloyu
inceler gibi dinler sizi. Gözlerini bir an bile ayırmadan bakar.
Anlattıklarınızın ötesinde neler olduğunu görmeye çalışır. Sözlerinizden
ötesini arar. Bir kitap okur, bir film izler, bir tablonun karşısında zihnini
tazeler gibi dinler sizi. Sinema-televizyon eğitiminin yanında resim eğitimi de
almış olduğunu öğrendiğinizde şaşırtıcı gelmeyebilir bu. Ama incelikli
duruşunu, sadece bir sanat dalının eğitimi ile yanıtlamak doğru olmayacaktır.
Önemli olan yaşama sanatının cümlelerini bilmektir. Zeynep Özbatur Atakan, o
kısa sohbette bile yaşamanın bir sanat olduğunu hatırlatır karşısındakine.
Türkiye onu çoğunlukla Nuri Bilge Ceylan’ın yapımcısı
olarak tanıdı. Öncesi de var. TRT’de geçen yıllarda televizyon yayıncılığının
dinamiklerini öğrendi, yıllarca reklam setlerinde çalıştı. Kamera arkasında her
taşın altına elini soktu, yılmadı, yorulmadı. Reji asistanlığı dendiğinde de o
vardı, reklam yapımcılığı dendiğinde de. Yıllar içinde olgunlaşan düşünceleri,
bilgi birikiminin yönlendirmesi ve belki de en önemlisi, sinemaya olan aşkı
günün birinde yapımcı koltuğuna oturttu Zeynep Özbatur Atakan’ı. Kutluğ Ataman
ve Tayfun Pirselimoğlu ile yaptığı çalışmalarda, kendi dünyasını kurmayı bilen
yaratıcıların yanındaki insandı. Derken yıllara yayılmış bir dostluktan, Nuri
Bilge Ceylan ile olan dostluğundan, Türk sinemasının son yıllarına damga vuran
bir ortaklık çıktı. “İklimler” ile başlayan birliktelik, sinemamızın sadece
yeni dönem üretimini değil, Türk sinemasının dünya pazarına açılması
konusundaki dinamiklerini de belirledi. İkilinin ödüllere doymayan yapımları,
her döneminde sancıların konuşulduğu bir ülke sinemasının, yeni cümlelerle
konuşulmasını sağladı.
Ama Zeynep Özbatur Atakan’ı sadece bu büyük
ustanın yapımcısı olarak konumlandırmak yeterli değil. Ulusal ve uluslararası
arenada, sinemamızın ayağını yere sağlam basması için aralıksız çalışan bir
kadın var karşımızda. Kişisel ödüllerle, kurumsal çalışmalarla, eğitim
programlarıyla, çok sayıda projeye katkıyla dolu, her anı üreterek geçirilen
yıllar. Birey olarak duyulacak alkışlardan çok, kolektif bir başarı yaratmanın
çabasıyla atılan adımlar.
Bütün bunlar, Zeynep Özbatur Atakan ile ilgili
ansiklopedik bilgiler. Hatta o bilgilerin sadece bir kısmı. Tümünü yazmaya
kalksam sayfalar sürecektir. Ama her ansiklopedik metinde olduğu gibi, mesafeli
ve hatta biraz soğuk kalacaktır. Yazının şu satırından itibaren Zeynep diyeceğim
dostuma böyle bir mesafeyi yakıştıramam oysa. Yolu onunla
bir şekilde kesişmiş olanlar da, yadırgayacaktır bu durumu. Hayatın her anını,
bir büyük kahkahayla yaşamış olan bir insanı, soğuk kelimelerin dünyasına
sıkıştırmak olanaksız ne de olsa...
Yaklaşık on yıldır tanışıyoruz Zeynep’le.
Birlikte çalıştık, ürettik, konuştuk, paylaştık, dertleştik... “Arkadaşlık
taraf tutmaktır,” dedik, ama birbirimizin tarafını tutarken bir gün bile
terazimizi dengesiz tutmadık. Kefelerine üretimi ve insanlara iyi gözle bakmayı
koyduk, o dengede yürüdük. Birimizin yaşama sevinci azaldığında, diğeri cebinde
ne varsa koydu masaya. Sıkıntıyı da sevinci de bölüştük.
Tam bu noktada bir itirafta bulunmam
gerekiyor. Masayı yaşama sevinciyle dolduran genelde hep Zeynep oldu. Sıkıntılı
zamanlarımda bir kahve içimi sürede olsun, masaya yaydıklarını alıp cebime
koymaya, yanına koştum. Her seferinde, yerinde duramayan, dinleyen, anlayan,
paylaşan ve sıkıntıdan yeni bir üretim alanı yaratan dostumu buldum karşımda.
Üstelik çoğu zaman, kendi derdini çekmecesine saklayıp, benim derdime ortak
olan bir dost. Şimdi, bu yazının başına oturduğumda geriye dönüp bakıyorum.
Bütün o dertleşmelere, uzun konuşma gecelerine ve daha yapacak çok işimiz
olduğuna inandırma çabasına baktıkça, sinema sektörüne kattıklarının iyi bir
yapımcı olmasından fazlasıyla mümkün olduğunu görüyorum. Çünkü bakmakla
yetinmeyip gören bir kadın Zeynep. Çünkü o bir yaşama sanatı ustası.
Türk sinemasının benzersiz figürlerinden, en
güçlü kadınlarından birinin Bilge Olgaç’ın adına verilen Başarı Ödülü,
Zeynep’in uzun yoluna parlak bir ışık düşürecektir; eminim. Üstelik, o ışığı da
paylaşacaktır dostlarıyla. Çünkü birlikte ürettikçe çoğalan, çoğaldıkça daha da
çok üreten bir kadın o.
Tebrikler Zeynep. Şimdi sırada o ışıkla
birlikte üretmek, daha çok çalışmak var. Ama öncesinde uzun uzun sohbet etmeli.
Sinemadan hayattan, sanattan insanlardan konuşmalı. Bu sefer kahveler benden...