Sinema
sektöründe dijitalleşmeninde etkisiyle hızlanarak devam edeceği
21. yüzyılda, 'Değer yaratmak' çok önemli bir kavramdır. Zira,
üretceğiniz her 'iş' fark yartmanın yanısıra bir 'değer'
yaratmalıdır. Bu sadece sonuçta çıkan 'sinema filmi' kendisi
kadar, o işin üretim sürecini de ilgilendirmektedir.
'Sinema'
alanında üretim yapan her birey 'kendi alanında' bir değer
yarattığı zaman 'sektör' haline gelinebilir.
Herkes
kendi alanında sorumluluk alması sağlıklı, etkin, üretken ve
değer katan yöntemlerle çalışması, bireylerin zihin
haritalarını yeniden yapılandırmalarını sağlayacak ve sektöre
çok büyük yararlar sağlayacaktır.
Bu
bağlamda 'sinema sektörü'nde çalışan herkes, değişimi
anlamaya, zorluklarını ve fırsatlarını tanımaya, -Bu süreçte
kendi konumlarını ve rollerini belirlemeye odaklanmalıdır.
Bir
projede çalışan bir eleman alacağı ücreti 'tek' öncelik olarak
almamalıdır.
'Yapımcı'nın
eleman seçerken tek kriteri 'ücret' olamamalıdır. Her iki tarafta
yaracağı değerler üzerine konuşabilmelidirler... Aslında bir
değer yaratmak, fark yaratmaktır.
İşçi-işveren,
üretici-üreten, ne dersek diyelim her iki tarafta bir 'değer'
yaratmak sorumluluğu taşımalıdır.
Türkiye'de
'sinema sektörü'nde önceliklerin yanlış belirlenmesinde bu durum
büyük rol oynar. Yani çok kağıt üzerinde iyi olabilecek bazı
'projeler' , uygulamalar sırasında önceliklerin değişmesi,
üretenlerin 'değer yaratamaması' nedeni ile hedeflerine
ulaşamamışlardır.
Dolayısıyla
'değer yaratmak' bir sonraki kuşağa da aktaracağımız en önemli
'deneyim'dir. Zira, geçmişten bugüne gelişen tüm alışkanlıklar,
pek çok kuşak önce yaratılan değerler üzerine inşa edilmiştir.
Sistem bu şekilde gelişebilir.
Şimdi
üreten, üretmek isteyen arkadaşlara bir sorum var... Bugün yapmak
istediğiniz projeleri gözden geçirin, ardından bu proje ile nasıl
bir 'değer' yaratabileceğinizi bulmaya çalışın...
Ben,
kendi adıma durumumu şöyle özetleyebilirim... 90'lı yılların
sonunda, sinema sektörüne Türkiye'de 'yapımcı' dendiğinde,
sadece 'para sahibi+kötü insan', gibi bir algı vardı. Bu algı
hiçbir zaman büyük bir değişim göstermedi. Ama, ben kendi
yapımcılık anlayışımı 'para babası' olmak fikri üzerine
kurmadım. Hatta beni ilgilendiren ilk konu fikrin 'iyi' bir proje
olup olmayacağıydı. Ardından 'değerlerim' ne olmalı diye
düşününce, sıralama yaptığımda ilk sırayı, 'yönetmen'
aldı... Yani ben 'yönetmen' odaklı bir sinbema anlayışının da,
doğru planlanırsa, çalışıp, kendi finansını kurabileceği
inancını taşıdım. Dolayısıyla, listemde ilk sırayı
'yönetmen', ikinci sırayı 'proje', üçüncü sırayı da
'finansman' aldı... Her zaman geridönüşleri iyi hesaplamaya,
doğru faktörlerin yanyana olup olmadığını anlamaya çalıştım.
Bu
durumda, hep yanlış algılanan 'yapımcı' kimliği, biraz değişim
gösterdi ve benim 'değer'lerim, benim misyonum oldu. Dolayısıyla
şimdi 'yapımcı' olmak isteyen gençler çıkıyor ve ben onlara
diyorum ki, 'sermaye' denen şey senin beynin, zekan, karakterin,
çalışkanlığın... Bunlara 'bilgi' yi de eklediğin zaman bir iş
çıkarabilirsin...
Dolayısıyla
elinizdeki malzeme ve imkanı, ekonomik nedenlerle kısıtlı
sanmayın... Sizin yukarıda sahip olduğunuz malzemelere, 'BİLGİ'
yi de eklediğiniz zaman, bence sizi kısıtlayan hiçbirşey olamaz.
'Bilgi'nin
ardında, her 'deneyim' ile sizde değerlerinizi yaratarak yol almaya
devam edeceksiniz...
İnanın
bana sektörün en çok buna ihtiyacı var... Siz, sektöre bir katkı yaptığınızda (ki bu katkı 'birine bir bardak çay götürmek' ile bile başlayabilir) size fazlasıyla geri dönecektir.
'Çevre yaratmak' için, birilerinin yanında dolaşmak, kafe ve barlarda vakit harcayarak kendinize gelecek bir teklifi beklemek, sadece zaman kaybettirir.
Bilgi ve deneyim ikilisini bir an önce harekete geçirmek için, yapabileceğiniz bir iş ile başlayıp, kendi değerlerinizi yaratın...Yol alın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder