HOŞGELDİNİZ

Yapım Laboratuvarı : Yapımcılık ile ilgili bilmek istediğiniz herşey...Zeynep Özbatur Atakan'ın gözlemleri, deneyimleri, paylaştıkları...

28 Nisan 2013 Pazar

SİNEMADA KARİYER PLANLAMASININ ÖNEMİ

Merhaba Sevgili Dostlar,

'Sinema endüstrisinde kariyer planlaması yapılabilir mi?' 
 Cevabım : EVET

Günümüzde, sinema sektörüne girmek iateyen pek çok genç arkadaşımız, kariyer planlarını kendileri yapmaya çalışırkem, pek çok iletişim kazasına ve hayal kırıklığına uğrayabiliyorlar.

Bunun en önemli nedeni ise, bu eğitimi veren üniversitelerde 'rehberlik' çalışmasının pek olmaması... Hatta bu sürecin belki de lise döneminde başlaması gerek... Örneğin, 'ben sinema sektörüne girmek istiyorum', 'ben sinemacı olmak istiyorum', 'ben film çekeceüğim', 'yönetmen olacağım' diyen pek çok arkadaşımızın aslında karşılıklı oturduğumuzda sienma ile o kadar da derin bir bağ kurmadıklarını görebiliyoruz.Televizyon aracılığı ile izlenen birkaç film, dizi ve magazinel bir takım bilgiler...

Oysa 'sinema' sanatı da, özellikle yaratıcı bölümünde yer almak isteyenler için 'yetenek' ister. Ama 'sinema' sanatı ve sektöründe üretim yapmak isteyenler kendilerini pek çok iş kolunda çalışma imkanı içerisinde bulabilirler. Sadece yetenek isteyen 'yönetmenlik, senaryo yazarlığı' dışında farklı yetenekler isteyen 'yapımcılık, görüntü yönetmenliği, yönetmen yardımcılığı, uygulamacı yapımcılık, sanat yönetmenliği, ses tasarımcılığı, sesçilik vs...' gibi pek çok meslek kolunu da içerir.

Bu alanların tümü farklı yetenek ister, genel sektör bilgilerinin yanısıra, branşlaşma bilgileri de çok önemlidir. Bunu da kişi, bilgi ve deneyimini arttırarak, kendi karakter özelliklerinin,durumunun ve yeteneklerine yapacağı objektif bir değerlendirme ile anlayabilir.

Bu yüzden kişi, belli çalışmalar yaparken hangi durumda daha iyi performans çıkarabildiğini de görebilmelidir.

Örneğin, ben 1986 yılında 'yönetmen' olacağımı düşünerek sinema eğitimine başlamıştım.Devamında, hem çalışmalarımda, hem ustalarımdan aldığım geribildirimler benim 'yapımcılık' konusuna eğilmemi sağladı... Bu arada derslerim gayet beşarılı idi ve yönetmen olarak çektiğim mezuniyet filmi ile derece ile mezun oldum. Yani, kendime uzun yıllar 'yönetmen' ya da'senarist' olarak kariyer yapmayı isteyerek zaman harcayabilirdim... Kendi becerilerim, hocalarımın gözlemleri, sektördeki bilgisine güvendiğim kişilerin öğütleri bana 'rehber' oldu. Onlardan aldığım bilgiler, kendi kendime yaptığım eleştiriler ile yol haritamı çizdim.

Şimdiki gibi bir internet ortamı ve iletişim olmadan yolumu bulmaya çalıştım.

Dolayısıyla, sinema sektöründe iyi kariyer yapmış biri olmak istiyorsanız, ilk olarak kendinizi eleştirerek, güçlü ve zayıf yönlerinizi anlamaya çalışarak yol almaya çalışın. Bu arada bilgi ve deneyim sahibi olmayadevam edin. Sektör hakkında bilgi ve iletişim aşamasından başlayarak deneyim... Bu ikisi gerçekten en önemli 'öncelikler' olmalı...

Sinemada kariyer planlaması önemli bir şeydir. Yolunuzda sağlam ve güçlü adımlarla ilerlersiniz. 


26 Nisan 2013 Cuma

YÖNETMEN KEN LOACH'TAN FİLM YAPIMI ÜZERİNE 10 DERS



Merhaba Sevgili Dostlar,
Bugün sizler için bir paylaşım yapıyorum...  
Bu yazıda YAPIMLAB'da yaptığımız eğitimlerde anlattığımız pek çok prensip ve görüş var...
Fimmaker dergisinden alınan bu yazı Murat Güneş'in çevirisi ile sizlere sunmak istedik. Keyifli okumalar...

YÖNETMEN KEN LOACH'TAN FİLM YAPIMI ÜZERİNE 10 DERS

Pek az yönetmen toplumsal konuları Ken Loach kadar etkili bir şekilde canlandırabilir. Gerek aileyi konu alan büyük tarihsel dramlarda (The Wind That Shakes The Barley, Land and Freedom), gerekse işçi sınıfının çilesini dillendiren karakter odaklı filmlerdeki yönetimiyle (Kes, Riff-Raff, Sweet Sixteen, Bread and Roses) Loach yer ve zamandan bağımsız, ilişkilenmenin son derece kolay olduğu evrensel hikayeler yaratır.

Loach'un son yapıtı olan The Spirit of '45 adlı belgesel bu yılki Berlinale'de galasını yaptı. Loach'un köklü geleneğini bugün halen yarım yüzyıl önce olduğu kadar güncel olan bir öyküyle sürdüren film, Britanya'da İkinci Dünya Savaşı sonrasında hakim olan geleceğe dair umut hissini ele alıyor. Savaş sonrasında, savaşı birlikte kazanmış bir halk, ülkesini yine el birliğiyle yeniden inşa edebileceğine inanıyordu.

Loach 1945'te İşçi Partisi'nin kazandığı zaferin tarihini dönemin eylemcileri, işçileri, sendikacıları ve iktisatçılarının sesiyle anlatıyor. Ulusal Sağlık Kurumu'nun (NHS) kuruluşuna, hizmet kurumlarının ve ulaşım endüstrisinin kamu mülkiyetine geçişine; ardından da Thatcherizm'in etkilerinin ardından topluma neler olduğuna, bireycilik mitinin bu toplumsal kazanımları nasıl alıp götürdüğüne şahit oluyoruz.

Loach'un başarısı belli bir tarih dilimini ele alıp, söz konusu dönemde öğrenilenlerin dünyanın dört bir yanında ülkelerin halen sayıca az olanlarla çoğunlukların rolleri arasındaki dengeyi kurabilmek için uğraştıkları bugünün dünyasında halen ne kadar önemli olduğunu gösterebilmesinde yatıyor.

Bir sinemacı olarak Loach'un çalışma biçmi filmlerindeki karakterlerin çalışma hayatlarından çok da farklı değil. Geleneksel Hollywood modelinden farklı olarak Loach'u motive eden tek başıma zirveye giden basamakları tırmanmaktan ziyade, işini iyi yapan bir ekibin ortak memnuniyetine dayalı kollektif bir ruh, ve sette bunun getirdiği uyum.

Çoğu projesinde prodüktör Rebecca O'Brien ve senaryo yazarı Paul Laverty'nin de dahil olduğu ekibini bozmayan Loach, ekibine olan sadakatiyle tanınıyor. Filmmaker dergisi Loach'la Berlin'de filminin galasından hemen sonra 45 yıllık sinema hayatında başka neler öğrendiğini keşfetmek üzere konuştu.

Tutumlu bir ekip bulun :

Ben kimseyi kazıklamayan prodüktörlerle çalıştığım için şanslıyım. Biz fazla para da harcamıyoruz; dolayısıyla saçma israflara yer yok. Bu yöntem büyük ölçüde prodüktörler işleri son derece rahat bir düzene oturttukları için işliyor.

Bana kalırsa, kulağa garip de gelse çok büyük paralar harcamıyor oluşumuz işimize yarıyor. Sinema bizim seviyemizde bile iyi para kazandıran bir sektör; ama  meblağlar çok büyüdüğünde yolsuzluğa son derece yatkın. Dolayısıyla siz siz olun, akla yakın olanı yapın.  

Etrafınızdaki insanların değerini bilin :

Bence herkesin herkese saygısı vardır. İnsanlara işlerini yapmaları için yeterli zaman vermeye çalışırsınız; bazen zaman kısıtlıdır, ama malum, hepimiz aynı rahatsızlıkları paylaşıyoruz.

Bana kalırsa insanların işe yaptıkları katkının kıymetini bilmek kilit noktadır. Böylece hem siz, hem de karşınızdakiler kendinize değer verildiğini hissedersiniz. Ben harikulade insanlardan oluşan bir ekiple çalışıyorum; ekipten bir kişiyi çıkarsanız işimizi yapamaz hale geliriz. Zaten bunu ekiptekilere söylemeniz bile gerekmez; yaptığınız işe zaten içkindir bu, değil mi?

En iyi ekiplerin temelinde sadakat vardır:

Ben çok iyi bir ekip kurabilecek kadar şanslıydım; ekibi oluşturanlar son derece sadık olunca siz de onların sadakatine karşılık vermeye çalışırsınız. Ve sonra ekibinizle ortak bir tavır geliştirirsiniz ve böylece en temel şeylerin üzerinden tekrar tekrar geçmeniz gerekmez; çünkü birbirinizi anlarsınız. Bu bir sağduyu meselesidir.

Sinema sektöründe emek son derece dağınıktır. Ben fazla değişmeyen bir ekiple çalışabildiğim için şanslıyım. Eğer bu şekilde büyük ölçüde tutarlı çalışabilirseniz bu size bir takım oluşturmak için gereken güveni de verir.

Daha başlamadan budayın. Sonra biraz daha budayın :

Muhtemelen hiç bir işinize yaramayacak bir sürü sahne çekiyorsunuzdur; bana kalırsa bu yapılabilecek en büyük hatalardan biridir. Ve ben de bunu yaptım; kimi zaman da daha başlangıçtan itibaren yaptım.

Biz daha başlamadan bütçemizi budarız. Senaryoyu daha az masraf yaratacak şekilde budarız. Her filmde olmasa da olacak bir ya da iki sahne vardır; bunu her seferinde baştan bilemezsiniz, ama bunu bilmek de sinema sanatının bir parçasıdır. İşinizin önemli bir kısmı çekime başlamadan senaryonuzu size boşa vakit harcatmayacak şekilde budamaktır.

En küçük öykünün dahi epik tarafını bulun :

Bu işin yazma kısmıyla ilgili. Paul (Laverty) ile uzun süredir çalıştığımdan onu iyi tanıyorum: Paul'ün güçlü yanı size büyük resmi anlatacak olan mikrokozmosu bulabilmesidir. Gördüğünüz çok küçük bir şeydir, ama onun üzerinden büyük resmi öğrenirsiniz. Her zaman aramanız gereken bu olmalıdır: küçük bir öykü, bir ilişki veya bir durumu hakikatine uygun bir şekilde anlatabilirseniz, onun içinde olduğu çok daha büyük resimle ilgili çok önemli bir şeye onu aslında hiç dile getirmeden değinebilirsiniz. Esas aranacak öyküler bu tür bir çıkarsamayı mümkün kılan öykülerdir.

Aktarması ne kadar zor olursa olsun, öykü kendiliğindenlik hissi taşımalıdır:

Kurgusal sinemada, ve bizim filmlerimizde de, senaryo son derece net ve nihaidir. Perdede gördüklerinizin yüzde 98'i senaryoda vardır. Üzerine yüzde bir veya ikilik bir kısım eklenir, ama o da doğaçlama hissi verecek şekilde yapılmalıdır. Bu bir Chopin icrasına benzer: her ne kadar beste çok önceden yazılmışsa da sanki piyanist piyanoya oturmuş ve o müthiş besteyi o an kafasından çıktığı gibi çalmış gibi hissetmeniz gerekir. Sinemada da böyledir: iyi sinema sanki o anda kendiliğinden gözünüzün önünde olup bitiyormuşçasına bir görünüme ve niteliğe sahip olmalıdır. Becermeniz gereken numara budur.

Senaryonuzu düzenlerken düşmanlarınızı düşünün :

Filminizin ne anlattığı, alt metninin ne olduğu, ne tür örtük anlamlarının olabileceği gibi şeyleri sürekli dikkatle düşünürsünüz: anlattığınız hakiki midir; dayanakları sağlam mıdır; yanlış anlaşılmaya açık mıdır?

Bir sorun varsa senaryonuzdadır. Eğer senaryonuzda bir sorun varsa dönüp dolaşıp mutlaka filmde ortaya çıkar. Bir iki kez senaryomu tam anlamıyla iyi hale getiremediğim oldu; ve öğrendim ki hatalar işin son aşamasına kadar peşinizden gelir. Başlangıç aşamasının zorluklarından biri de budur.

Doğru alt metni yakalamanın sırrı senaryo üzerinde çok çalışmak, ve düşmanlarınızın soracağını bildiğiniz soruları sormaktır.

Yazar-yönetmen ilişkisi kutsaldır :

Paul yazmaya başlamadan önce ikimiz öykü üzerine uzun süre konuşuruz; ardından Paul ilk versiyonu yazar. Senaryonun iskeletini oluştururken her aşamada konuşuruz, ama yazma işini Paul yapar. Ve uzun süren casting aşamasında onun farklı zamanlarda sık sık uğramasını, ve en son aşamada Rebecca ile birlikte olmasını isterim; çekimlere de mümkün olduğunca sık gelmelidir. Pek çok zaman benim ıskaladığım bir şeyi Paul görür. Yazar-yönetmen ilişkisi kafa denkliğine dayalı bir ilişkidir. İki taraf ta birbirine baskı yapmamalı, birbirinin varlığından keyif almalıdır. Paul yapacak hiç bir şey bulamazsa kahveleri getirir.

Unutmayın ki yazmak ve yönetmek aynı şey değildir:


Eğer yönetmenseniz şunu hatırlayın: siz yazar değilsiniz. Sanırım yeni yetişen pek çok yönetmen aynı zamanda yazar olmaları gerektiğini düşünüyorlar; ve bana kalırsa bu onların önünde çok büyük bir engel. Yönetmenseniz yazar değilsinizdir; ve yazarsanız da muhtemelen yönetmen değilsinizdir. Aradaki farkı aklınızdan çıkarmayın.

İyi yazar-yönetmenlerin sayısı pek de fazla değildir. Çoğu zaman senaryoları fazla ince kalır; yeterince karmaşık ve yoğun olmaz. Yönetmenlik yapan yazarlarınki de çoğu zaman fazla yoğundur; metnin nefes almasına izin vermezler.

Yazar ve yönetmen vizyonlarının her ikisine de muhtaçsınız, ve ikisi aynı şey değildir; birbirlerini tamamlayan iki ayrı şeydirler. Gerek senaryoyu, gerekse filmin yönetimini denetleyen ikinci bir çift göz daha olması her zaman iyi bir şeydir.

Sakin olun.

Sonuçta yaptığınız şey bir filmden ibaret, değil mi? Uzun günlerin sabahında 6'da kalkmak, kendinize inancınızı kaybetmemek işin en zor kısmıdır. 

Nihayetinde, işi beceremeseniz bile, ertesi gün geriye bakıp beceremediğiniz işten dersinizi çıkarabilirsiniz. 

Hepi topu bir film yapıyorsunuz. Kendinizi fazla ciddiye almayın.


KAYNAK : orjinalini okumak isteyenlere
filmmakermagazine.com/67454-10-lessons-on-filmmaking-from-director-ken-loach
filmmakermagazine.com/67454-10-lessons-on-filmmaking-from-director-ken-loach 

ÇEVİRİ : 
Murat Güneş

23 Nisan 2013 Salı

BURAK GÖRAL SENARYO ATÖLYESİ YENİ DÖNEM BAŞLIYOR


Sinemacı olmak istiyorsanız, yönetmenlik, yapımcılık, görüntü yönetmenliği,oyunculuk, yönetmen yardımcılığı veya sanat grubunda çalışmak istiyorsanız, önce 'SENARYO' Bilgisine ihtiyaç var. Bu atölye, size bu bilgileri, yaratıcı çözümlerle paylaşmak için tasarlandı. 

Senaryo Atölyemiz bugün itibarıyla, kayıtlara açılmıştır. Kayıt için 0 212 252 4556'dan Ayşegül Yeşim ile bağlantıya geçebilirsiniz.



Senaryo yazmak büyük ve maceralı bir yolculuktur. Yolu bir kez öğrenince sürekli çıkmak isteyeceğiniz bir yolculuk…
İyi hikayeler dünyaya hükmederler. Din kitapları, mitolojiler, efsaneler, büyük dünya klasikleri, Shakespeare… Hepsinin ortak noktası güçlerini hikayelerinin, dramatik yapılarının sağlamlığından alıyor olması. Sinemaya asıl gücünü veren, onu “hikaye anlatma sanatı”na dönüştüren ilk materyal olan senaryo nedir peki? Ve nasıl yazılır?
Senaryo Atölyesindeki uygulamalı temel eğitimde, fikir aşamasından başlayarak senaryo yazım pratiği gerçekleştirilmesi hedefleniyor.Bir fikir bulma, geliştirme ve onu senaryo aşamasına götürme… ‘İyi fikir’den iyi senaryo çıkartmak…
“Dramatik yapı” nedir, nasıl oluşturulur? Karakterlerinizi nasıl yaratırsınız, onlara nasıl soluk aldırırsınız? Olaylar nasıl birbirini takip eder? Türk sinemasında çok da iyi yapılamayan bir şey: Diyalog nasıl yazılır? Film karakterleri birbirleriyle nasıl konuşurlar…
Sevdiğimiz filmleri neden severiz? Başarılı senaryolar neden başarılıdır?
Bir senaryo nasıl görünmelidir, yapımcıya nasıl sunulmalıdır? Yazdıklarınızı okutmayı başarmanın yolları…
Bu 10 haftalık zevkli ve sinemasal yolculuk süresince, Türk ve dünya sinemasından klasik, modern, avangard film örnekleri üzerinden rengarenk bir dünyanın kapılarından geçilecek…




Burak Göral'ın YAPIMLAB için hazırlanmış 'senaryo eğitimimi' yeni dönem 
kayıtları bugün itibarı ile başlıyor. Burak Göral'ın yönetimindeki atölye 10 haftadan oluşuyor. Bu çalışma 'senaryo' konusundaki 'kilit' konuları ele alıyor. Ve bir senaryo yazmanın incelikleri öğreniliyor. Bu çalışma hem senaryo yazmak isteyenler için önemli, hem de senaryo konusunda bilgisi olması gereken yapımcı, yönetmen ve oyuncular için önemli...

Katılmak isteyenler kontenjanın 15 kişi ile sınırlı olması sebebiyle 0 212 252 4556 Ayşegül Yeşim ile iletişime geçerek ön kayıt yaptırmaları gerekiyor. Ön kayıt ise 30 Nisan tarihine kadar atölye ücretinin yarısını yatırmaları ve kayıt formu doldurarak gerçekleşiyor. 

Bu atölyeye katılanlara benimle 45 dakikalık bir görüşme yaparak projeleri ve kariyerleri konusunda danışmanlık hizmeti alacaklar. 

Bir film projesi öncelikle 'senaryo' ile başlar. Bu nedenle sinema endüstrisinde hangi alanda olursanız olun, 'senaryo bilgisi' şarttır. Bu program bu nedenle hazırlanmıştır. Halihazırda varolan fikir yada senaryolarınızla ilgili, bu atölye ile daha sağlıklı ve somut fikirlere ulaşabilirsiniz. 

22 Nisan 2013 Pazartesi

SİNEMA ALANINDA KARİYER YAPMAK İSTEYENLER İÇİN BAZI GÖZLEMLER...


Sinema sektöründe geçirdiğim 14 yılın sonunda, pek çok konuda bilgi ve deneyim sahibi oldum ve  olmaya devam ediyorum. Hatta, şu geçen 14 yıl içerisinde, gözlemleme şansı bulduğum pek çok şey aynı zamanda Türkiye Sinema Sektörü gelişirken, insan kaynakları konusunda ve başarı krterleri konusunda da farklı bir bakış açısı geliştirmemi sağladı.

Bu bakış açısında gözlemlediğim en önemli şey, kişilerin 'başarılı' olmaları ile ilgili inançlarının pek çok dış etkene bağlı olması oldu. Daha da açmam gerekiyorsa kişi, kendilerindeki sorunları ve dışarıdan gelen geri bildirimleri görmezden gelip, sorunu 'anlaşılamamazlık', 'değerbilmezlik', 'sektörün kötü koşulları', 'şanssızlık', 'torpilsizlik' olarak görmeye başlıyor. Bu inançlarla, morali bozuluyor, performansı düşüyor...

Ardından, 'sektör kötü', 'haksızlığa uğradım', 'anlayamadılar' gibi pek çok gerekçe ve sıkıntı sıralanmaya başlıyor. Elbette, Türkiye'de sektörün pek çok sorunu var ama bu sorunları anlamak ve ona göre strateji oluşturmak gerekiyor.

Sektör, gelişmekte olan bir sektör… 1998'de Türkiye'de sinema sektöründe çalışmaya başlamış biri olarak (ki öncesinde 12 yıl reklam sektörü deneyimim vardı) şu anda yaşanan tüm zorlukları fazlasıyla yaşadım. Hatta 2005 yılına kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği filan da yoktu. Örneğin 'yapımcılık' kavramı, bugünkü anlamıyla algılanmıyor, her kafadan bir ses çıkıyordu. Katıldığım bir toplantıda, tartışılan konuşulan kavramlar hem çok ilginç, hem de benim vizyonumu oluşturmam açısından çok önemliydi. Sanıyorum 1999 yılıydı, yeşilçam'da deneyimli pek çok yapımcı ve yönetmenin katıldığı bir toplantıydı. O zamanların Eurimages temsilcisi Faruk Günaltay, eurimages'i anlatıyordu. Orada, pek çok sorun ve karamsar bir tablo vardı. Bu durumda, kendi yolumda ilerlerken bu karamsar tabloyu görmek benim için çok yararlıydı. O yıllarda devlet desteği hiç yok, yapımcılar varlarını yoklarını filmlere yatırıyor ve maalesef karşılığını alamamaktan yakınıyorlardı. Bugün pek çoğu hayatta olmayan o kahraman yapımcıları saygı ve sevgiyle anıyorum. Pek çoğunun 'kızım ne işin var buralarda, burada durumlar kötü' dediğini hatırlıyorum. Çok haklıydılar, o günlerde yılda 7-8 film çekiliyordu, Amerikan filmlerinin gücü tüm dağıtım hızıyla sinemalardaydı ve sektörde ne kamudan, ne de özel sektörden bir yatırım yoktu. Yani yukarıda yazdığım üzere, 'dış odaklı' pek çok sorun vardı. 

Bunlar beni ne korkuttu, ne de engelledi… Çünkü hedefim ilk 5 yıl içinde Türkiye'de üretilecek 'dünyalı' filmlerin yapımcısı olmaktı.

'Dış odaklı'i tanımak, yapacağım iş planı açısından çok yararlı  oldu. Buna göre yol haritamı oluşturdum ve ilerledim. Yani, çalışacağım alanın zorluklarını tanımaya başlamak, kıymetli bir bilgiydi.

Ama esas konu 'iç odaklı' sorunlardı. Yani benim gelişmesi gereken taraflarıma odaklanmayı tercih ettim.  Sinema eğitimi almış ve 12 yıl reklam sektöründe çalışmama rağmen, sinema filmi yapımcılığı  konusunda hem teorik, hem pratik bilgilerimde epeyce eksik vardı. Pek çok film izlemek, kitap okumak, gelişmek, öğrenmek ve deneyimlemek durumundaydım. Bir farkettim ki, hiç bitmeyecek uzun bir yolculuğa çıkmışım… Hala, ne kadar bilgi ve deneyim kazansam , hep yenilerine koşmak istiyorum. 

Şimdi işe yeni başlamak isteyen arkadaşlarımız, ilk andan itibaren başarı istiyorlar, hızlı olmak istiyorlar… Sorun varsa 'dışarıdan', başarı varsa 'onlardan'… 

Ama özellikle belirtmeliyim ki, sabırlı meseleye yukarıdaki gibi analitik bakan ve şahane üretimlerini yavaş yavaş geliştiren gençler de var… Hatta bazen yolumuz kesiştiğinde, uzun vadede olacak başarılı üretimlerin temelini atıyoruz. Bu anlamda, özellikle mesleki kariyer yolculukluklarına tanıklık ettiğim bu arkadaşlarım için yollarının açık olduğunu ve mutlaka emeklerinin karşılık bulacağını biliyorum. Hatta pek çoğunu setlerde, festivallerde görebilmek mümkün…

Başka bir tarafta da, hemen her şeyin hızla olmasını isteyenler var… Senaryo eğitimi almadan senaryo yazan, film izlemeden ve hiçbir deneyim olmadan yönetmenlik yapmak isteyen,kendi özelliklerini tanımayan, daha fazla bilgiye değil, ilgiye ihtiyacı olduğunu düşünenler… Sorun onlar için hep 'sektör'de…

Özetle, bugün bu yazıyı neden mi yazdım? 
Geçtiğimiz hafta festivalin çeşitli organizasyonlarından birkaç sinema-tv eğitimi alan öğrenci farklı zamanlarda yanıma gelip 'kısa fim yapmak istiyoruz, parayı nereden buluruz?' diye sordular. Ben de doğal olarak biraz sohbet ettim. Sohbetin sonunda, kısa film çekmelerinin tek şartının para olduğunu duymak beni düşündürttü. Hangi sinemacıların filmlerini takip ettiklerini sordum, cevap veremediler…Devamında festivali takip ediyor musunuz diye sordum. Festivalde film izlemeye  zaman bulamıyorlarmış, önce 'filmleri için para bulmaları' gerek…

Hafta başı, bu yazı ile 'sinema sektörü'nde kariyer yapmak isteyenlere, küçük bir öneri : Önce 'sinema' ile ilgilenin… Gerisi mutlaka gelecektir...

21 Nisan 2013 Pazar

YOLU DAHA ÖNCE YAPIMLAB'DAN GEÇENLERE BİR ÇAĞRI:

Merhaba Sevgili Dostlar,


Hepinize iyi pazarlar diliyorum. Bugün buradan yeni bir duyuru yapmak istiyorum... 

Bu kez duyurum daha önce YAPIMLAB'dan 'Temel Yapımcılık Eğitimi' çalışmasından yolu geçen tüm öğrencilerimize:)

2010 Yılından beri çalışmalarını aralıksız sürdüren YAPIMLAB, 1 yılı aşkın süredir yeni ofisinde çalışmalarına devam ediyor.

3.Yılımızın sonuna yaklaşırken yolu YAPIMLAB ile kesişen yapımcılık eğitimi alan tüm öğrencilerimizle buluşmalar ve çeşitli organizasyonlar planlıyoruz.

Elbette, bu öğrencilerimizin başarılarını bir taraftan takip ediyoruz ama deneyimlerini öğrenmek ve paylaşmak istiyoruz. Aynı zamanda yeni oluşturduğumuz iletişim ağı için herkesin güncel bilgilerine ihtiyacımız var.Bu iletişim ağı ile farklı platformlar oluşturup, üretime katkı sağlayacak projelerimiz var. 

Tüm eski öğrencilerimiden ricamız:

- Yapimlab'dan sonra yaptıkları çalışmalarının kısa bir özetini

- İletişim bilgilerini

yapimlabproducer@gmail.com adresine göndermeleridir.

Dolayısıyla,yapmayı planladığımız takip ve iletişim toplantılarımız için çok yararlı olacağına inanıyoruz.

Yeniden biraraya gelmek, paylaşmak için e-postalarınızı bekliyoruz.

yapimlabproducer@gmail.com