Sevgili Dostlar, geçtiğimiz aylarda yayınladığım bir yazımı tekrar sizlerle paylaşıyorum... Son dönemde yine elindeki sinema projesi fikrine sıkı sıkı tutunmuş ve 'mucize ' bekleyen o kadar çok kişi ile karşılaşıyorum ki... Oysa Sinema alanında yol alabilmek için bilgi+deneyim esastır. Aslında bana göre sinemacı olabilmek, dünyanın tüm diğer mesleklerinden ayrıcalıklı ve bir o kadar da zor bir meslek... Bu nedenle, herkes sinemacı olabilmenin ve 'ünlü' olabilmenin yolunu bir 'mucize' ye bağlıyor... Ben bugünlerde 'mucize'nin kişini kendini doğru değerlendirebilmesi olarak görüyorum. Eğer bilgi dağarcığınıza her gün birey katmayı, bir günden diğerine 'hayatınızda'ki ilerlemeleri göremiyorsanız, mucizeye yaklaşmanız o kadar zordur. Bu arada, keşfedilmeyi bekleyen her 'senaryo' ya da 'film projesi'nin, önce sahibi tarafından 'objektif' olarak değerlendirebilmesi sizi beklediğiniz o 'mucizevi' sanılan günlere daha çok yaklaştıracaktır. Sinema projesinin gerçekleşmesi için 'projenizin keşfedilmesi' bir piyango bileti almak değildir. Kişi kendini geliştirerek, bilgisini arttırarak ve sabırla öğrenerek istediklerine ulaşabilir...
Başlıktan anlayacağınız üzere,
sinema filmi projelerinde, projesini 'kağıt üzerinde' çocuğu
gibi gören ve hiçbir yerine dokunmaya kıyamayan, eleştiriye açık
olmayanlar ve sorunu sadece 'para bulamamak' olarak algılayanların
çoğunlukta olduğu bir ortamın varlığından çoğu kez
bahsediyorum.
Dünyada sinemada yönetmen veya
senaryo yazarlığı yapmak isteyenler, 2 yoldan hedeflerine
ulaşıyorlar. Bunlardan bir tanesi, sektörde en alt kademeden
başlayarak çalışmak ve mutfağı öğrenmek, diğeri ise
usta-çırak ilişkisi içerisinde olmaktır. Elbette bu süreçler
öğrenildikten sonra kendini ortaya koyacak bir 'üretim' yapması
da önemli şartlardan birini oluşturur. Elbette arada istisnalar
vardır ama bu oran oldukça düşük bir orandır.
Türkiye'de ise, bu istisnai grubu
temsil eden düşük oran, 'iyimser' bir tavır ile ele alınıp, bir
anda 'yönetmen', 'senaryo yazarı' olduklarına inanıp, projeleri
ile 'yapımcı' yani onlara göre 'yapımcı=para' anlamına geldiği
için, projesindeki ilerleyememe sorununu buna bağlı olduğu
düşünülüyor.
Dünyada sorunun iki farklı odak
noktası elbette vardır. Ama önce iç odaklı sorunlara bakmak
gerekir.
Proje sahibinin kendisi için bakması
gereken iç odaklı sorular:
-Projemin güçlü ve zayıf yanları
nelerdir?
-Bu projeyi gerçekleştirebilmek için
yeterli bilgi ve deneyime sahip miyim?
-Projem ile ilgili beklentilerim
gerçekçi mi?
-Bir başkasından yatırım yapmasını
isteyeceğim, bu noktada projem her şeyi ile tamam mı?
-Kendime gerçekten güveniyor muyum?
-Projeme güveniyor muyum?
-Bu projeyi sunduğum
yapımcı/yatırımcı, bu projeyi kabul etmezse neler kaybeder? Ya
da hiçbir şey kaybetmez mi?
Bu sorular proje sahibinin kendine
sorması gereken sorulardır. Genellikle 'suni' bir özgüvenle bu
projeyi satma işine girmek için, projenin sorunlu tarafları
görmezden gelinir. Belki de 'fikir' den gerçekten iyi bir proje
çıkabilecekken, 'proje', 'üzerine titrenen çocuk' muamelesi görür
ve ilerleyemez...
Bir projenin sağlıklı
ilerleyebilmesi için, proje sahibinin hem kendini, hem de projesini
gerçekçi bir değerlendirme ile değerlendirmesi gerekmektedir.
'Şu proje bunu yaptı, ben niye
yapamıyorum' diye düşünenler, 'çok şanssızım' diye
düşünenler, önce gerçekten sektör dinamiklerini öğrenmeli,
bilgilerini geliştirmeli, plan-program yapabilmeli, kendilerini
geliştirebilmeli ve projelerini en çok eleştiren yine 'kendileri'
olmalıdır.
Sorunu dış odaklı görenler ise,
önce 'dış odaklı' soruyu anlayabilmelidirler. Yani kulaktan
dolma bilgiler ile değil, bunu gerçek deneyimlerle
görebilmelidirler. Benim atölyelerimde bazen şöyle sohbetler
olur: 'hocam piyasada bu durum böyle ilerliyor......vs', ben de
soruyu sorana 'bu bilgiyi nereden aldın?' diye sorduğumda
'arkadaşımdan duydum' diye bir cevap alırım... Bu en kötü
durumlardan biridir. 'Kulaktan dolma bilgi' ile strateji belirlemek,
en kötü durumlardan biridir. Zira, 'kulaktan kulağa oyunu' bu
konuya çok güzel bir örnektir. Unutmayın ki 'o deneyim'i
dinleyip, inanıyorsunuz ama 'orada' değildiniz... Size aktarılan
'bilgi' aslında bir 'bilgi' değil, 'deneyimleyenin yorumu'... Buna
göre mi yol haritanızı çizeceksiniz...
Projesine çocuğu gibi bakanlar için
son birkaç söz:
Çocuğu olanlar bilir, çocuğunuzun
gelişmesi gereken yanlarıyla ne kadar erken tanışılırsa,
sorunlar o kadar hızlı çözülür. Zira, çocuğunuz birey olarak
topluma karıştığı zaman O'nun iyiliği için bazı gerçekleri
görmeniz gerekir. Projelerinize de böyle bakmalısınız. Yani;
onun gelişmesi gereken yanlarını duymaya, eleştiri almaya açık
olmalısınız. Tüm geri bildirimlere verecek bir cevabınız
olabilir, olmayabilir ama her 'eleştirinin', en saçma gibi duranın
bile gelişime çok faydalı olduğunu göreceksiniz...
Bunun için projeleriniz ile, ortak
yapım fonlarına ya da toplantılarına katılmak, atölyelerde
analitik çalışmalara yapmak, kamusal fonlara(kültür bakanlığı
vb...) başvurmak çok faydalı yöntemlerdir. Projenize gerçekçi
olarak bakmanızı sağlar. Hatta benim önerim sırf bu deneyim için
'pilot' proje hazırlamak ve süreçleri deneyimlemektir.
Çocuğunuzun (Projenizin) anne-baba
evinden çıkma zamanı gelip geçiyor olabilir... Bu nedenle,
projelerinizi hatta kendinizi bir proje olarak görüyorsanız
kendinizi 'ego' sorunlarını bırakıp, deneyimlerin ortasına
atmanızın tam zamanı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder